Betonkafa
- Yağız ÜRESİN
- 9 Şub 2014
- 3 dakikada okunur

Kış İkindisi’nden seçmeler
Yağız Hoca, aşağıda yazısına girizgah olarak kullandığım şiirini zamanında, Rock FM‘de yaptığı Beauty & the Beast programına girizgah olarak yazmış. Meraklısı aşağıdaki butona tıklayarak dinleyebilir. Okuyan: Banu Zorlutuna.
♫
Yeme her önüne konanı
Hamburgerden önce de dünya vardı
Reklamlarda görmeden
bilebilirsin neden hoşlandığını
O gün en ünlü olan
diildir en yakışıklısı
En çok korumayla gezen
diildir en delikanlı adam
Ve hafta sonu gazete köşelerinde
anlatılan pahalı yaşam
seninkinden iyi diildir inan
İnsan hep up olacak diye bişii yok
tek amaç diildir eğlence
Çok diil kısa bir süre önce
farklı şeylere takılırdı insanlar
Tabiat, uzay, fizik, edebiyat,
başkalarının dertleri
hasılı değerin para etmeyeni
bayağı kıymetliydi
Biraz kitap oku
reklamla çok satanları demiyorum tabi
pazarları blucinle televizyona çıkan
gençleştirme doktorlarına bakma
Yaşlanmak iyidir
hüzünlenmek de
yerine göre
Hala inanmıyorsan bana
müziktir şahidim
puslu müziği dinle
Bence en büyük sorunumuz Betonkafa ve onun desteklenip özendirilmesidir.
Betonkafa farklı olana tahammül edemez, yaşatmaz, sindirir, baskılar, öldürür. Buradan gündemimizi kaplayan, “bu sene hangi iyi insanlar, hangi yetişmiş değerlerimiz yok edilecek” konusuna uzanmayacağım. Yazı çıktığında konu zaten unutulmuş olur büyük ihtimalle.
Ama unutmayın, bu sene sıra sizde olabilir. Düşük profil gittiğiniz için suikaste uğramayacağınızı umuyor olabilirsiniz, ama Betonkafa işini hep silahla görmez. Trafikte sinyal verip uygun şekilde yan yola çıkmak istediğinizde ısrarla yol vermeyip, düz gideceği yerde sağ şeritte hızını arttıran ve bu esnada da telefonla konuşan adam ya da kadını görüyor musunuz? İşte Betonkafa odur. Siz istediğiniz kadar çabalayın, ince zevkler geliştirin, klasik müzik dinleyin, edebiyatla uğraşın, istatistiğin feriştahı olun, hayatınız Betonkafa’nın ayağıyla pedalı arasındadır.
Dünyada başka hiçbir yerde saygısızlık, başkalarının haklarına değer vermeme, umursamama değil, neredeyse hak çiğnemek için kendi aleyhine de sonuç verse özel çaba göstermek hemen hemen bir erdem olarak algılanmaz, desteklenmez… Burası, Betonkafa’nın harman olduğu topraklardır. Betonkafa’nın evinize girip sizi bıçaklayabileceğini, üzerinize onun yaptığı binanın yıkılabileceğini bir kenara bırakıp kültürel ve bilimsel hayatımızdaki Betonkafa olayına eğilelim ki bence kendisini yenmemizin anahtarı buradadır.
Zülfü Livaneli bidayette “orta zekalılar cenneti” diye bir yazı yazmıştı. Yazının komplikasyonu tabii ki bütün orta zekalıların yazıya sarılıp başkalarını orta zekalılıkla itham etmeleri olmuştu. Ama çok güzel tesbitler vardı; örneğin bu orta zekalıların en iyi yaptıklarının iyi organize olmak ve başkalarına geçit vermemek olduğu gibi. Bizim Betonkafa da budur işte. Yeniliğe izin vermez, en iyi becerdiği görmezden gelmektir. Görmezden gele gele yeniliği soldurur, kurutur, kendine indirger ve üstüne yatar. Üstüne yattıktan sonra da o denatüre olmuş yenilik onun malıdır, sahibi bile tanıyamaz. Hatta Betonkafa onu yaratıcısının yeni yeniliklerine karşı kural olarak kullanır, savunur. Biri iyi bir şey yaptığında Betonkafa’nın önlemi daha iyisini yapmak değil kayıtsız şartsız bunu ona yaptırmamaktır. Yok sayar, dedikodusunu yapar, engeller.
Misal, uluslararası toplantılarda hipertansiyon konusunda dinlediklerinin yarısının klinik farmakolog olduğunu bilmezden gelip, size “Farmakolog nasıl hasta görür, klinik çalışma yapar” der… “Adam uluslar arası çalışmaya koordinatör olmuş, ben de olabilirim ne güzel” demez. “Farmakolog nasıl olur, ben olmalıydım, o halde o da olmasın” der… Daha kötüsü kendisi farmakologdur, “Bu nasıl hasta görüyor” der, “Klinik farmakoloji de neymiş” der, sonra bakar ekmek var, suyun başında da oturuyorsa, tabii ki kendine benzettikten sonra en klinik farmakolog o olur.
En acısı, insanların her yaptıklarında bir Betonkafa ipoteği taşımalarıdır. Yani karşınızdaki akıllı, canlı, renkli, esprili bir insandır, alçakgönüllü ve şakacıdır. Bir de bakarsınız ki bir cemiyete girdiğinde donuklaşır, kendini kasar, “Onu öyle yapma, bunu böyle yapma” demeye başlar, niye? Çünkü orası Betonkafa’nın bölgesidir, o da Betonkafa’lar arasında iş yapmaya, konumunu korumaya çalışmaktadır.
Maazallah Betonkafa açığınızı yakaladığında dedikodu ağını çalıştırır, ocağınızı söndürür. Konuşma yaparken bir espri, bir hafiflik mi yaptınız, yandınız. Betonkafa sizi derhal ebeler, şebekeye haber verir. Bir örnek; son Kardiyoloj Kongresi’nde bir satellitte (elbette başka değerli konuşmacılarla birlikte) konuştum, başarılı da oldu, dediklerine göre bin küsur kişi gelmiş. Ardından kafayı betonlayıp betonlamamaya halen karar verememiş bir arkadaşım geldi, bir taraftan kutlamak, gurur duymak istiyor ama şunu da demeden edemedi: “Neydi o, motorlu resmini koymuş filan dediler”. Nedir, bir espri yaparken kendimin de motorsikletle çekilmiş bir resmini koymuşum. Gördüğünüz gibi geldi hemen Betonkafa’nın uyarısı… Bir anda bütün konuşmamın içeriği, daha önceki çalışmalarım, bin küsur katılımcı hiç oldu, varsa yoksa oğlan gibi motorlu resmimi koymam, zibidinin tekiydim. Betonkafa’ya yakalanmıştım.
Bizi anlatan bir fıkra vardır, onu uyarlayalım. Adamın teki ölür, cehenneme gider, kendine kazan beğenmektedir. Bakar ki her kazanın başında bir zebani, elinde çatal, dışarı çıkmaya çalışanı içeri dürtüklüyor. Yalnız bir kazanın başı boş, nedenin sorar metrdotel zebaniye, o da cevap verir: “Bunun içinde Betonkafa’lar var, dışarı çıkmaya çalışanı içeri çekiyorlar!”
















Yorumlar